BÜTÜNCÜL PSİKOTERAPİ
" Hastalıklar ruhun bedene yansımış çığlıkları - R.Dhalke
İnsan bir bütündür parçalanamaz. Fizyolojisini ihmal ederek psikoterapi yapılamaz. Ayni şekilde duygu, düşünce ve davranışların birbiriyle ilişkisi, bilinçli ve bilinçdışı alan gibi birçok mekanizmanın rol oynadığı bir bilinmezliğin içinde insanın gerçeğini anlamaya çalışıyoruz. İnsan denen sistemi çözmeye çalışırken anne karnına ve hatta daha öncesine ilerleyen etki mekanizmaları üzerine ekleniyor. Gelişmekte olan Epigenetik bilimi gibi insanı anlamaya yönelik birçok yeni akım da ruhsal sistemin diğer sistemlerden ayrı ele alınamaz olduğunu gösteriyor. Bu kadar sınırsız ve kapsamlı bir alanda bütüncül bakış açısının kaçınılmazlığı ortada.
Sağlıklı insanı, beden-zihin-ruh üçlüsünün dengesiyle tanımlayacak olursak, ruhsal sistemi diğer sitemlerden bağımsız değerlendirmek eksik olur. Örneğin; beynin biyokimyasal durumu, hormonlar, beslenme-bağırsak ilişkisi hepsi birbirini etkileyen mekanizmalar. Peki bu mekanizmalar neden düzenli işlemez? Ruha gerekli özen gösterilmediğinde tüm bu mekanizmalar etkilenir. Bir bilgisayarın masaüstünü düşünün. Bir sürü dosya var, bu dosyalar zaman içerisinde birikip arındırılmadığında masaüstü dolmaya başlar ve yer kalmayınca alarm verir. Beden ruh ilişkisini bu metafordan yola çıkarak anlatacak olursak; görmek istemediğimiz şeyleri biriktiririz ve artık yer kalmadığında ruh bedene işaretler göndermeye başlar dolayısıyla birçok bedensel rahatsızlığın da aslında ruhsal olduğunu söyleyebiliriz.
Başka bir örnek; depresyon, korku ya da kaygı bedene de yansır. Buna yol açan bedendeki kimyasal değişikliklerdir. Noradrenalin normal şartlarda beynimizin tehlike olarak gördüğü durumlarda hücre aracılığı yapmakla sorumludur. Heyecan ve kaygı durumunda noradrenalin ortaya çıkar ve serotonin azalınca kaygı daha da artar.
Tüm bunları dengeleyen bir sistem var. Bu bağlamda şikayeti susturmak adına ilaç vermek tek başına çözüm olamaz. En çok kullanılan mide asidi engelleyici ilaç yerine asit üretimine neden olan etkeni bulmak bütüncül bakış açısına güzel bir örnek. Bütüncül yaklaşımın çıkış noktası, rahatsızlıkları anlamak, kaynağına inmek ve çözüme ulaşmaktır. Yani sadece semptomu yok etmeye yönelik girişimler çoğunlukla rahatsızlığın üzerini geçici kapatır ama sorunu kökten halletmekte yetersiz kalır. Bütüncül psikoterapinin odağında hastalanmayı beklemeden insanın ruhsal sistemini tüm bağlantılarıyla elle almak ve sebebi iyileştirmektir.
Ruhsal sistemin iyileşmesinin diğer tüm sistemlere etkisi artık tartışılmaz. Bedenin sinyallerini yani rahatsızlıkları ruhun "Burada bir şeyler yolunda gitmiyor, bana bak" çığlığı olduğunu anlamak da bütüncül bakış açısından kayda değer. Bu bağlamda Psikiyatri Prof. Dr. Frederic F. Flach 'in "Depresyon Yaşama Şansı" kitabı güzel bir örnektir. İnsanın iyileşmiş haline hizmet eden tüm kuramları, danışanın ihtiyacına göre uygulamak, terapi kuramlarına da bütüncül yaklaşmak taraftarıyım. Bilinçli olana yönelik davranışçı ekoller ne kadar önemliyse bilinç dışına odaklanan dinamik ekoller de bir o kadar önemlidir. Her bilim gibi bir önceki kuramın üzerine basarak ve ekleyerek ilerleyen psikoloji biliminde de yeni olan her akıma yargısızca bakıp odağın, danışanın ihtiyacı olan neyse o olduğu unutulmamalı.
Bütüncül bakış açısı, insanın özünde neye ihtiyacı varsa onu kavrayıp en uygun yöntemi uygulamak adına her tür terapi ekolünün entegrasyonudur. Bu bağlamda şu sıralar Hümanistik akım terapi ekolleri ve iki yıl eğitimini aldığım modern şamanın terapi yöntemi şu sıralar seanslarımda en çok başvurduğum yöntemlerdir.
Türce Psikoterapi ve türkce psikploik danismanlik vermek ana dilde hizet anlaminda özellikle önem erdigim bir konu